16 Mayıs 2017 Salı

Afetler

Üzerinde yaşadığımız dünya, birçok insan farkında olmasa da, içeriden ve dışarıdan pek çok tehdit unsuruyla doludur. Göktaşları, karadelikler, kuyruklu yıldızlar, dıştaki tehdit unsurlarının sadece bir bölümüdür. Diğer yandan, dünyanın derinliklerine doğru inildikçe binlerce derece sıcaklıktaki sıvı tabakaya rastlanır. Öyle ki dünyayı "ayağımızın altında içi kaynayan bir küre" olarak tanımlamak hiç de yanlış olmaz. Bunların dışında dünyayı çepeçevre kuşatan koruyucu bir atmosfer vardır. Ancak atmosferin koruyuculuğunun yanında bir de son derece kuvvetli etkileri olan atmosfer olayları mevcuttur; rüzgarlar, fırtınalar, tayfunlar…
Tüm bu tehdit unsurları zaman zaman etkili olmakta; bunların sonucunda da can ve mal kaybıyla sonuçlanan ve doğal afetler olarak adlandırılan olaylar gerçekleşmektedir. Başta depremler olmak üzere, volkan patlamaları, seller, dev dalgalar, hortumlar, fırtınalar, büyük yangınlar birbirlerinden farklı şiddet ve etkilere sahiptirler. Ortak yönleri ise oldukça kısa bir zaman içinde bir şehri, orada yaşayan insanları ve diğer tüm canlıları yok edebilmeleri ve büyük hasarlara yol açabilmeleridir. En önemlisi de insanların bu zararları engellemeye kesinlikle güç yetirememeleridir.
Bu felaketlerin tümü, insanların çok iyi bildikleri ama karşılaşmadıkları sürece akıllarına getirmek istemedikleri gerçeklerdir. Dünya üzerindeki yaşam öyle uygun dengeler üzerine ayarlanmıştır ki, bu tarz olaylar çok büyük alanlarda etkili olmaz. İnsanlar da dahil olmak üzere tüm canlılar için adeta özel bir koruma mevcuttur. Ama bu korumanın yanısıra Allah, zaman zaman insanlara, yaşadıkları mekanın ne derece güvensiz olabileceğini de göstermektedir. Bahsettiğimiz afetleri meydana getirerek, üzerinde yaşadıkları gezegene hiçbir hakimiyetleri olmadığını onlara hatırlatmaktadır. Kendi acizliklerini kendilerine göstermekte ve bütün bunlar öğüt alıp aklını kullanabilenler için birer düşünme nedeni olmaktadır.
Peki bunun dışında insanların bu olaylardan çıkarmaları gereken sonuçlar nelerdir?
Kitabın başında da üzerinde durduğumuz gibi dünya, insanların denenmesi, Allah'a iman edenlerle etmeyenlerin ayrılması için özel olarak yaratılmış bir imtihan yeridir. Allah bu gerçeği "… amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur..." (Hud Suresi, 7) ayetiyle haber vermiştir.
Dünya için olan bu özel imtihan ortamı son derece eksiksiz hazırlanmıştır; öyle ki karşılaşılan her olay belirli sebeplerle meydana gelir. Her detay sebep-sonuç ilişkileri içerisinde gerçekleşir. Örneğin, insanların yeryüzü üzerinde durabilmesi yerçekimi kanunuyla açıklanır; yağmurun yağması bulutlar ve rüzgar sayesinde gerçekleşir; ölüm, kaza veya hastalık mutlaka bir sebeple oluşur… Kuşkusuz bu tarz sebep sonuç ilişkilerini sayfalarca sıralayabiliriz. Ancak burada önemli olan bunların sayısı değil, ne derece "inandırıcı" bir sistem oluşturduklarıdır.
Bu sistemin bir özelliği de, her olayın insan mantığının kavrayabileceği şekilde gelişmesidir. Örneğin, Allah zaman zaman insanları doğal afetler yoluyla uyarabilir. Bu tarz bir olayda, mesela bir depremi düşünelim; pek çok insan ölebilir veya yaralanabilir. Bunların arasında gençler ve yaşlılar, erkekler ve kadınlar, hatta çocuklar olabilir. Tüm bunlar son derece "doğal" görünür ve gafil olan insan, bu afetleri Allah'ın özel bir amaca yönelik olarak yarattığını fark etmez. Şimdi düşünelim; eğer böyle olmasaydı ve bir depremden yalnızca Allah'a karşı suç işleyen kişiler etkilenseydi ne olurdu? Kuşkusuz imtihan ortamı tamamen yok olurdu. Ama Allah böyle bir şeye izin vermemiş ve yukarıda da belirttiğimiz gibi dünyada gerçekleşen her olayı son derece "doğal" görünümlü bir mizansende hazırlamıştır. Bu "doğal" görünümlü olayların ardında bir amaç ve hikmet olduğu, ancak Allah'ın farkında olan ve derin bir kavrayışa sahip olan insanlar yani iman edenler tarafından fark edilir.
Ayrıca Allah "Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz" (Enbiya Suresi, 35) ayetiyle tüm insanları zaman zaman iyi ve kötü olaylarla deneyeceğini bildirmiştir. Bir olay olduğunda o ortamdaki pek çok insanın bundan etkilenmesi elbette imtihanın bir sırrıdır. Unutulmamalıdır ki Allah sonsuz adalet sahibidir ve O, sonsuz adaletiyle her insana yaptığının tam karşılığını ahirette verecektir. Bu dünyada insanların başlarına gelen olaylar yalnızca bir denemedir. Sabredenlerin de, denendiklerini fark edemeyenlerin de karşılığı eksiksiz olarak ödenecektir. Nitekim Allah'a gönülden bağlı, O'nun yüceliğini hakkıyla takdir edebilen insanlar dünyanın bu sırrını kavramışlardır. Başlarına bir musibet geldiğinde hemen Allah'a yönelir ve tevbe ederler. Çünkü Allah'ın Kuran'daki şu vaadini bilirler:
Afetler kopru
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a aitiz ve şüphesiz O'na dönücüleriz." Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 155-157)
Yukarıdaki ayetlerde de bildirildiği gibi inanan veya inanmayan tüm insanlar bazı olaylarla denenirler. Kimi zaman doğal bir afet, kimi zaman günlük hayattan bir olay, kimi zaman birtakım eksiklikler veya hastalıklar; dünyada insanlardan hiç uzak olmayan gerçeklerdir. Bu tarz belalar kimi zaman şahısları, kimi zaman ise toplumları etkileyebilecek düzeyde meydana gelirler. Örneğin, refah ve bolluk içinde yaşayan kişilerin iflas etmesi, son derece güzel bir insanın bir kaza sonucu yüzünün bakılamayacak hale gelmesi veya tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanması, ani bir fırtınayla bir şehrin zarar görmesi zaman zaman rastlanan ve dünya hayatının "pamuk ipliği"ne bağlı olduğunu gösteren olaylardır.
Önemli olan, insanların bu olaylardan almaları gereken dersi kavrayabilmeleridir. Çünkü Allah'ın insanlara, maddi ve manevi zarar veren olaylarla hatırlatmalar yapması, o insanların bulundukları sapkın durumdan kurtulmaları, Allah'ın dosdoğru yoluna yönelmeleri için kendilerine verilen bir mesajdır. Allah, insanlara yaşatılan bu felaketlerin de dünya üzerindeki herşey gibi bir amaçla yaratıldığını, bunların insanlar için birer "hatırlatıcı" olduklarını göstermektedir. Allah Kuran'da her olayın Kendi izniyle gerçekleştiğini bize şöyle bildirmiştir:
Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, herşeyi bilendir. (Teğabün Suresi, 11)
Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz. (Al-i İmran Suresi, 145)
Karşılaşılan zorlukların bir hikmeti de şudur: Kendini dünyada güç sahibi gören insan, Allah'ın dilemesiyle bir anda gerçekleşen afetler karşısında, ne derece aciz olduğunu fark eder. Ne kendine, ne de etrafındaki insanlara yardım etmeye güç yetirebilir çünkü herşey Allah'ın elindedir; O'ndan başka zarar veya yarar vermeye gücü yeten kimse de yoktur. Bu gerçek insanlara şöyle bildirilmiştir:
Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir. (Enam Suresi, 17)
Bu bölümde çeşitli afetleri tüm etkileriyle anlatacağız ki böylece bazı insanlara tutkuyla bağlı oldukları dünyanın geçici bir yurt olduğunu ve asıl yaşamın ahiret hayatı olduğunu hatırlatalım. Gözler önüne sereceğimiz bu gerçekler aynı zamanda, meydana gelen afetler esnasında ve sonrasında, insanların içine düştükleri çaresizliği de kendilerine göstermektedir. Bu çaresizlik, Allah'ın gücü karşısında insanların hiçbir gücü olamayacağının ve Allah'tan başka dost ve yardımcıları da olmadığının ifadesidir.

Depremler

deprem
Her an, her yerde meydana gelebilen depremler yüzyıllar boyunca çok sayıda kişinin ölümüne ve astronomik boyutlarda maddi zarara yol açmış, bu özellikleri nedeniyle insanlar için korku kaynağı olmuştur.
Depremler, doğa olayları içinde en zarar verici etkiye sahip olan ve insanları en çok tehdit edenlerden biridir. Yapılan tespitlere göre dünya üzerinde yaklaşık iki dakikada bir deprem olmaktadır. Hesaplayacak olursak, bir sene içinde dünyada meydana gelen deprem sayısının yüzbinleri bulabildiği ortaya çıkar. Bunların yaklaşık 20 tanesi bir şehri yıkacak güçte depremlerdir. Fakat her zaman kalabalık nüfuslu bölgelere rastlamadıkları için büyük bir zararla sonuçlanmazlar. Her yıl oluşan depremlerin, yaklaşık olarak yalnızca beş tanesi yıkıma ve ölüme sebebiyet vermektedir. Bu bilgiler ışığında düşünüldüğünde aslında insanların depremlerle çok fazla yüzyüze gelmedikleri anlaşılmaktadır.
Yaklaşık her iki dakikada bir dünyanın herhangi bir yerinde deprem olmasına rağmen, bu depremlerin şiddeti öylesine hassas ayarlanmıştır ki; kimi zaman insanlar bunların varlığından bile haberdar olmazlar. Elbette bu, Allah'ın insanlar üzerindeki korumasının bir delilidir. Günümüzde depremler en fazla tek bir şehir ve o şehrin çevresindeki belirli bölgelerde hissedilmektedir. Oysa Allah'ın dilemesi ile bütün dünyayı etkileyecek şiddette, yaşamın son bulmasına neden olacak, yeryüzünü yerlebir edecek bir sarsıntının olması da oldukça kolaydır. Nitekim yeryüzünün yapısı gereği depremlerin oluşması normaldir; fay kırıkları, tabakalar arasındaki boşluklar vs. bu doğa olayını kaçınılmaz kılmaktadır. Bilimsel bir kaynak, muhtemel depremlerden şöyle söz eder:
yerkabuğu ince
Dünyanın derinliklerindeki kuvvet, sert yerkabuğunu dayanma gücünün ötesinde iter, kayalar bu gerilmeye karşı koyamayarak yoğun bir enerji patlamasıyla kırılır ve yarılır. Bu yer sarsıntısının sonucunda şehrin bütün yapıları yerle bir olabilir, tüm toplum bir daha geri dönmemek üzere yıkıntıların altında kalabilir.  (Doğal Felaketler, Readers Digest, 1996)
Kuşkusuz Allah'ın bir deprem meydana getirmesi için, "doğal şartlar"ın depreme elverişli olup olmamasının bir önemi yoktur. Allah, her dilediğini, dilediği anda gerçekleştirir. Ancak Allah, yeryüzündeki doğal şartları da oldukça güvensiz ve istikrarsız bir halde meydana getirmekle, insana bu dünya üzerindeki yaşamının gerçekte pamuk ipliğine bağlı olduğunu hatırlatmaktadır. Nitekim Kuran'da insanlar muhtemel bir felaket konusunda şöyle uyarılırlar:
Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler? Ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden? Ki onlar (bu konuda Allah'ı) aciz bırakacak değildirler. Veya onları bir korku üzerinde yakalayıvermesinden (mi emindirler)? Öyleyse Rabbin, gerçekten şefkatli ve merhamet sahibidir. (Nahl Suresi, 45-47)
Allah dilese, saniyeler süren bu depremler, saatlerce hatta günlerce sürebilir. İnsanlar, başlarına gelenlerin şaşkınlığını yaşarken, yeni felaketlere maruz kalabilirler. Bu, kuşkusuz Allah için kolaydır. Ancak Allah rahmetiyle insanları korur. İnsanlara Kendi büyüklüğünün farkına varmaları ve O'nun dilemesine karşı gelemeyeceklerini görmeleri için hatırlatmada bulunur. İnsanlara dünyaya yönelik çabalarının hiçbir karşılığı ve kazancı olmadığını hatırlatır.
Bu noktada son yıllarda meydana gelen en büyük depremleri ve etkilerini de hatırlamakta yarar var.

Japonya'da Tüm Ülkeyi Felç Eden 8.9 Şiddetindeki Deprem

Depremler son yıllarda giderek sıklaşmış ve güçleri de nerdeyse bir ülkeyi yerle bir edecek şekilde artmıştır. 2011 yılının Mart ayında Japonya 8.9 şiddetinde depremle adeta yerlebir olmuştur. Japonya kıyılarını vuran 8,9 büyüklüğündeki depremin ardından yüksekliği 10 metreye ulaşan tsunami yaşanmış, yüzlerce kişi ölmüş, yüzlerce kişi de kaybolmuştur. Ülke, tarihinin en büyük felaketlerinden biriyle karşı karşıya kalmıştır. Japonya'da son 140 yılın en şiddetli depremi, başkent Tokyo da dahil olmak üzere tüm ülkeyi etkilemiştir. Depremden sonra ilk tsunami, bazı bölgelerde 10 metre yüksekliğe ulaşmış, çok sayıda araç ve ev bir anda sular altında kalmıştır. Felaket, bazı bölgelerde sanayi tesislerinde yangınlara da yol açmıştır. Japon medyası en az 310 kişinin öldüğünü, 544 kişinin yaralandığını ve yüzlerce kişinin kayıp olduğunu duyurmuştur.
Helikopterlerden çekilen ve Japon televizyonlarında yayımlanan görüntüler, Kuzey'deki kıyı bölgelerinde gemilerin karaya çıktığını, yüzlerce evin sular altında kaldığını gözler önüne sermiştir. Deprem kuşağında yaşadıkları için bu doğal afete karşı en etkili önlemleri alan ve sürekli deprem tatbikatı gören Japonlar bu afetin boyutları karşısında tamamen çaresiz kalmışlardır. Başkent Tokyo ve çevresinde, yaklaşık 4 milyon evin elektriği kesilmiş, ulaşım sistemi felce uğramış, binlerce kişi sokaklarda, evlerinde veya tren istasyonlarında mahsur kalmıştır.
Japonya Deprem
Japonya DepremJaponya Deprem
Japonya'da yaşanan 8.9 şiddetindeki bu deprem insanların afetler karşısında ne kadar aciz olduklarını göstermesi açısından son derece önemlidir. Deprem ve tsunami Japonya'yı beklenmedik bir anda kuşatmış ve doktorlar, mühendisler, bilim adamları kendilerini saran dev dalgalarla birkaç saniye içinde yaşamlarını yitirmişlerdir. Ne kariyerleri, ne malları, ne paraları, ne de çok değer verdikleri şirketleri ve aileleri kendilerini kurtaramamıştır. Fabrikalar, evler, banka kasalarındaki paralar, mücevherler, hepsi suların altına gömülmüştür. Bu gibi büyük felaketler dünyanın geçiciliğinin yanısıra, teknolojinin, gücün, paranın aslında hiçbir işe yaramadığını da bize hatırlatır.

Teknolojinin Yenilgisi: Kobe Depremi

Sahip oldukları teknolojinin üstünlüğü, çoğu zaman bazı insanlara doğaya hükmetmeye güçleri varmış gibi bir his verir. Oysa bu hisse kapılanlar, çok kısa süre içerisinde hayal kırıklığına uğrayabilirler. Çünkü sonuç olarak teknoloji de Allah'ın, insanların hizmetine verdiği bir araçtır ve Allah'ın hakimiyeti altındadır. Nitekim en üstün teknolojinin dahi doğaya hükmetme imkanına sahip olmadığını çeşitli olaylar insanlara ispatlamıştır.
Örneğin Japonlar yapılarında titizlikle uyguladıkları "depreme karşı tedbir" teknolojisine rağmen; 1995 yılının Ocak ayında sabaha karşı meydana gelen bir depreme yenik düşmekten kurtulamamışlardı. İleri bir teknoloji ile inşa ettikleri binaların çoğu kağıttan yapılmışçasına yıkılmıştı. Japon hükümeti ve üniversiteleri, depremleri önceden haber veren bir yönteme sahip olabilmek için, yaptıkları sayısız araştırmalara son 30 yıl içinde bir milyar dolar (yaklaşık 40 trilyon lira) yatırmışlardı. Ama başarılı olamadılar, çünkü yer kabuğundaki sarsıntıları tanıyıp sınıflandırmak için yüzde yüz geçerli modeller geliştirmek olanaksızdır. Nitekim Kobe'de meydana gelen deprem farklı özelliği açısından bu duruma bir örnek teşkil etmektedir.
Kobe Japonya Deprem
Kobe, Japonya'nın Tokyo'dan sonra en yoğun nüfuslu, ikinci sanayi kenti ve en önemli limandır. 17 Ocak 1995 günü meydana gelen deprem, bölgede 20 saniye içerisinde korkunç bir hasara neden oldu.
Kobe Japonya Deprem
Kobe Japonya Deprem
Kobe Japonya Deprem
Kobe'de halk, depremi kendilerine birkaç saat, hatta birkaç gün önceden haber verebilecek bir sisteme güvenmekteydi. Fakat bu güzel liman kentini bir anda altüst eden ve merkezi Kobe'den 25 km. uzaklıkta ve denizin 15 km. altında bulunan depremi hiçbir sistem haber veremedi. Japonların "en güçlü depreme bile dayanır" dedikleri binalarının, bu şiddetli depreme karşı bir dayanma gücünün olmadığı ortaya çıkmış oldu.
Depremin gerçekleştiği Kobe ve Osaka kentlerinin bulunduğu bölge, Japonya'nın önde gelen sanayi ve ticaret merkezlerindendi. Bu yüzden deprem sonrasındaki maddi zarar milyarlarca dolar oldu.3
Bu büyük depremle birlikte ummadıkları bir zamanda gelen büyük bela sebebiyle bölge halkı değil geleceğe yönelik bir plan yapmak, bulundukları anda bile ne yapacaklarını bilemez duruma gelmişlerdi.
Depremlerin içinde bulunduğumuz yüzyılda hem şiddet hem de sayı olarak artması bizim için başka bir önem daha taşımaktadır. Bize ahir zamanda yani dünyanın son dönemlerinde olduğumuzu hatırlatmaktadır:

Depremlerin sürekli artması ve şiddetini artırması Hz. Mehdi'nin çıkış alametlerindendir

Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır... Depremler çoğalacak... (Ramuz-El Ehadis, 476/11)
Kıyametten önce iki büyük hadise vardır... ve sonra da zelzeleli yıllar. (Ramuz-El Ehadis, 187/2)
Anlaşmazlıklar ve sık sık depremler vaki olacak... (Kıyamet Alametleri, s. 166)
Son birkaç yıl içinde meydana gelen yüksek şiddetli depremler, dünya kamuoyunun gündeminde ilk sıralarda yer almaktadır. Depremlerin dünya tarihinde ilk kez bu denli çok sayıda ve sıklıkta olması, ayrıca şiddetlerinin de oldukça yüksek rakamlara ulaşması, Hz. Mehdi (as)'ın çıkışının bir habercisidir.
Yakın geçmişe bakıldığında deprem sayısının çok az olduğu görülmektedir. Örneğin ABD Jeolojik Araştırma Kurumu'nun raporlarına göre 1556-1975 yılları arasındaki yaklaşık 400 yılda meydana gelen 5.0 ve daha büyük şiddetteki depremlerin sayısı sadece 110'dur. Hicri 1400 yılının başından itibaren ise depremler dünya tarihinde görülmemiş şekilde artmıştır. Kuşkusuz ki bu rakamlar Hicri 1400 (Miladi 1979-1980) yılının başından itibaren depremlerin sayısındaki artışı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Sadece 1999 yılında yeryüzünde küçük veya büyük şiddette 20.832 deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerde resmi açıklamalara göre tahmini olarak 22.711 insan ölmüştür. Tıpkı Peygamber (sav)'in hadisinde belirttiği gibi:
"Ümmetimde zelzeleler olur. Öyle ki, bu zelzelelerde on bin, yirmi bin, otuz bin kişi ölür…" (İbni Asakır, Geleceğin Tarihi 1, Orhan Baytan, Mevsim Yayıncılık, s. 81)
Son otuz yılda dünyada gerçekleşen depremlerden birkaçı şöyledir:
Tarih : 28 Temmuz 1976
Yer : Çin
Şiddet : 7.8
28 Temmuz 1976'da Çin'de 7.8 büyüklüğündeki deprem oldu. 242 bin kişi hayatını kaybetti ve 164 bin kişi yaralandı.
Tarih : 07 Aralık 1988
Yer : Ermenistan
Şiddet : 6.9
7 Aralık 1988'de Ermenistan'da meydana gelen depremde 20.000 kişi hayatını kaybetti, 500.000 kişi de evsiz kaldı.
Tarih : 17 Ocak 1995
Yer : Kobe
Şiddet : 7.7
1995 yılındaki Kobe Depremi, 20 saniye sürmesine rağmen 100 milyar dolar civarında zarar oldu.
Tarih : 26 Ocak 2001
Yer : Hindistan
Şiddet : 7.9
Hindistan'da 26 Ocak 2001'de yaşanan 7,9 şiddetindeki depremde 30 bin kişi hayatını kaybetti, 166 bin kişi yaralandı.
Tarih : 26 Aralık 2003
Yer : İran
Şiddet : 6.7
26 Aralık 2003'te İran'da meydana gelen 6.7 büyüklüğündeki depremde 20 bin kişi hayatını kaybetti, 50 bin kişi yaralandı.
Tarih : 26 Aralık 2004
Yer : Endonezya
Şiddet : 9
26 Aralık 2004'te Endonezya'da, 9.0 büyüklüğündeki deprem sonucu oluşan tsunamide 300 bin kişi hayatını kaybetti.
Tarih : 08 Ekim 2005
Yer : Pakistan
Şiddet : 7.6
8 Ekim 2005'te Pakistan'da gerçekleşen 7.6 şiddetindeki depremde yaklaşık 100 bin kişi hayatını kaybetti.
Son 30 yıl içinde, yani Hicri 1400 itibariyle, burada saydıklarımızın dışında irili ufaklı çok sayıda deprem yaşanmıştır. Bu depremler sonucu binlerce insan evsiz kalmıştır.
Peygamber Efendimiz (sav)'in bir hadisinde de bu duruma işaret edilmektedir.
"Barınacak evler, sizi taşıyacak hayvanlar bulamayacağınız günler yaklaşmıştır. Çünkü evlerinizi depremler yıkacak..." (Kıyamet Alametleri, s. 146)
Peygamber Efendimiz (sav)'in hadisleri yanı sıra, Kuran'da da depremle kıyamet arasındaki ilişkiye işaret eden ayetler bulunmaktadır.
deprem earthquick
Kuran'ın 99. Suresi'nin adı Zelzele (büyük sarsıntı, deprem)'dir. Bu surede yerin şiddetli sarsıntısı tasvir edilmekte, bunun ardından da kıyamet günü insanların diriltilecekleri ve Yüce Allah'ın huzurunda hesap verecekleri bildirilmektedir:
Yer, o şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı, Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı, Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği zaman, O gün (yer) haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin ona vahyetmiştir.
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye bölük bölük fırlayıp-çıkarlar.
Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür. (Zelzele Suresi, 1-8)
Diğer ahir zaman alametleriyle birlikte incelendiğinde günümüzde yaşanan ve giderek artan ve gücünü de artıran afetlerin sıradan olaylar olmadığı, çok önemli bir dönemin ve bu dönemde zuhur ederek bütün Müslüman aleminin kurtuluşuna vesile olacak olan Hz. Mehdi (as)'ın zuhurunun habercisi olduğu açıkça görülmektedir.

Tayfunlar, Kasırgalar, Hortumlar...

Tayfunlar, Kasırgalar, Hortumlar typoon wind hurricane
Tayfun, kasırga gibi atmosfer olayları da dünya üzerinde sıkça karşılaştığımız afetlerdendir. Bu olaylar sırasında oluşan rüzgarlar kimi zaman evleri, binaları, barakaları, ağaçları, elektrik direklerini ve insanları fırlatıp savuracak kadar güçlüdür.
Özellikle güçlü tayfunlar, denizi de çalkalayarak dev dalgaların oluşmasına ve denizin aniden kabarmasına sebep olurlar. Fırtına dalgası olarak isim lendirilen bu olayda, dalgalar çok güçlü bir etkiyle kıyıdan karaya vurur. Bu, kimi zaman o bölgedeki karanın tamamen sular altında kalmasıyla sonuçlanabilir. Ayrıca tayfunla gelen yağmur, özellikle nehir alanlarında ciddi sellere yol açar.
Çoğunlukla sadece hafif bir esinti olarak hissettiğimiz rüzgarın, kimi zaman insanları, hayvanları, taşıtları ve hatta evleri hareket ettirecek güçte olması, Allah'ın kudretini gözler önüne sermektedir. Burada da depremler için geçerli olan kanun işlemektedir. Allah dilese tayfun, kasırga, hortum gibi atmosfer olaylarını çok şiddetli ve sık olarak oluşturabilir. İnsanlar birinin zararlarını telafi edemeden diğerlerine yakalanabilirler. Kuran'da rüzgarların Allah'ın kontrolünde olduğu, insanlara şöyle hatırlatılmıştır:
Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır. Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar' göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz. Andolsun, kendilerinden öncekiler de yalanladı. Fakat Beni inkar (etmelerine karşılık verdiğim azab) nasılmış? (Mülk Suresi, 16-18)
Oysa Allah her olayda olduğu gibi burada da insanlar üzerindeki korumasını göstermekte; onları ara ara gönderdiği fırtınalarla uyarmaktadır. Uyarmaktadır ki; insanlar dünyada ne amaçla bulunduklarını, Allah'ın gücü karşısındaki acizliklerini ve O'na hesap verecekleri günle karşılaşacaklarını unutmasınlar.
tayfun typoonruzgar wind

Yanardağlar, Volkanlar

yanardag  volcano
Yer kabuğunun sismik hareketi sonucu meydana gelen depremlerin yanında, volkanik dağlarda oluşan patlamalar da önemli doğal felaketler arasındadır. Dünyada 550'si yer üstünde 4 ve diğerleri deniz dibinde olmak üzere 1500 dolayında aktif yanardağ bulunmaktadır. Bunlardan herhangi birinin, herhangi bir zamanda harekete geçmesi son derece kolaydır. Bir yanardağ harekete geçtiğinde ise kısa bir süre içinde bulunduğu bölgenin tümünü etkisi altına alabilir. Hiçbir teknolojinin bunu engellemeye güç yetirmesi de mümkün olmaz.
Volkanlar, tarihte ve günümüzde oldukça büyük izler bırakmışlardır. Geçmişte var olan şehirleri haritadan silmiş, toplumları yok etmişlerdir. Ekinler yok olmuş, tarlalar küllerle ve gökyüzü de toz bulutlarıyla kaplanmıştır.
Büyük bir azap kaynağı olan yanardağ patlamaları, tarihte Pompei gibi büyük şehirleri yok etmiştir. Vezüv yanardağının hareketlenerek hiç kimseye kaçma fırsatı vermemiş olması kuşkusuz ibret vericidir.
Günümüzde de etkilerini sürdüren yanardağlar kimsenin beklemediği bir anda faaliyete geçmekte ve oluşturdukları lavlar, uzun mesafeler boyunca ilerleyerek büyük zarara yol açmaktadır. Patlamanın lavlar dışında bir diğer etkisi de önüne çıkan herşeyi yakıp yutan, gaz ve külden oluşmuş bir rüzgarın oluşmasıdır. Bu rüzgarın hızı bazen saatte 160 km'ye kadar çıkmakta, yakıcı bir etkisi olmakta, görüş ufkunu neredeyse yok etmektedir.
200 aktif volkana sahip Endonezya'daki Karakatou yanardağında 1883 yılında görülen patlama, 160'dan fazla köyün yok olması ve 36.000 kişinin bu patlama sonucunda oluşan tsunamide (dev dalgalarda) boğulmasıyla sonuçlanmıştır. Patlamanın tozları, 10 gün sonra 3000 mil uzağa kadar düşmüştür.5
Volkanların bir diğer özelliği de umulmadık bir zamanda harekete geçmeleridir. 1985 yılında, 150 yıllık bir uykudan sonra, Nevado del Ruiz yanardağının patlaması da buna bir örnektir. Binlerce insanın ölümüne neden olan bu patlama, aslında oldukça küçük bir patlamadır. Bir kıyas yapmak gerekirse, 1980'de meydana gelen St. Helens Dağı'nın patlamasının ancak % 3'ü şiddetindedir. Nevado Del Ruiz'in patlaması, o bölgede bulunan buz ve karı eritmeye yetecek kadar ısı yaydığı için, çamur ve su seli, dağın eteklerinden gelerek Armero şehrini silip süpürmüştür. Bu patlama, 1902'de Karayip adasında 30.000 kişinin ölümüyle sonuçlanan Pelee Dağı patlamasından beri görülen en büyük volkan felaketidir. Bu olay esnasında yatmaya hazırlanan 25.000 kişiden, ertesi sabah sadece 2.000'inin kaldığı tespit edilmiştir. Geriye kalan 23.000 kişi patlama sonunda çamura gömülmüştür.6
Bu olaylarla da anladığımız gibi, Allah insanlara ölümün ne kadar kolay ve yakın olduğunu göstermekte, onları dünyada var oluş amaçlarını düşünmeye davet etmektedir. Allah'ın sonsuz gücünü gören insanlara düşen de, dünyada yaşayacakları 50-60 yılı çok uzun görüp ebedi hayatları olan ahireti unutmamalarıdır. Her ne sebeple olursa olsun herkes mutlaka bir gün ölecek ve Allah'ın huzurunda hesap verecektir:
Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna çıka(rıla)caklardır. (İbrahim Suresi, 48)

Tsunamiler

Japonca bir kelime olan tsunami, liman dalgası anlamını taşır. Genellikle denizde depremlerden sonra meydana gelen dev dalgalardır. Bu dev dalgaların etkisinin bazı durumlarda atom bombasının verdiği tahribata yaklaştığı da kaydedilmiştir. Özellikle yukarıda bahsettiğimiz 2011 yılının Mart ayında Japonya'da meydana gelen tsunami Japonya'yı kıskıvrak yakalamış, tüm hayatı bir anda durdurmuş, insanlar teknolojinin böylesine büyük bir felaket karşısında ne kadar aciz kaldığına şahit olmuşlardır.

Seller

Yeryüzünün pek çok bölgesinin böylesine ciddi tehditlerle karşı karşıya olması kuşkusuz önemli bir gerçeğin habercisidir. Allah insanlara her yönden azap göndermeye ve tüm kazandıklarını saniyeler içinde geri almaya kadirdir. Felaketlerin yeryüzünün her yanından gelmesi, insanların Allah'ın dilemesi dışında hiçbir yerde güvende olamayacaklarının en belirgin göstergesidir. Allah azabı dilediği şekilde, yerin altından üstünden, karadan ve denizden göndermektedir. Ve insanları bu gerçeği akılsızca göz ardı etmemeleri konusunda uyarmıştır:
O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? (Veya) Onlar, Allah'ın tuzağından güvende mi idiler? Allah'ın bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz. (Araf Suresi, 97-99)
Nitekim Allah'ın insanlar için bir nimet ve güzellik olarak verdiği su, yine Allah'ın dilemesiyle kahredici bir azaba da sebep olabilmektedir. Her yıl mutlaka böyle bir sel felaketine şahit olmalarına rağmen, bazı insanların bunu kendilerinden uzak görmeleri ise şaşırtıcıdır.
Tayfunlar, Kasırgalar, Hortumlar typoon wind hurricane tsunami sel flood Tayfunlar, Kasırgalar, Hortumlar typoon wind hurricane tsunami
Japonya'nın kuzeyinde 8.9 büyüklüğünde meydana gelen depremin ardından Tokyo'nun kuzey kıyısını tsunami vurdu. Dev dalgalar karada ilerledi, ülkede büyük yıkıma yol açtı.
Avustralya'nın üçüncü büyük kenti ve Queensland eyaletinin başkenti Brisbane, 2011 yılında yüzyılın en kötü sel felaketini yaşadı. 36 saat durmadan devam eden yağışlar karanın iç kısımlarında tsunami etkisine yol açarak su seviyesini bir buçuk metre yükseltti, 6500 ev ve iş yeri sular altında kaldı. 2014 yılında Pakistan'da şiddetli yağışların yol açtığı sel ve heyelan ise köprülerin yıkılmasına ve binlerce kişinin evsiz kalmasına yol açtı.

Günümüzde giderek artan şiddetli kasırgalar, seller ve tsunamiler de ahir zamanın işaretlerindendir

Peygamber Efendimiz (sav), bundan 1400 yıl önce içinde bulunduğumuz ahir zamanda artan yağışların ciddi felaketlere sebebiyet vereceğini hadislerinde bildirmiştir:
• Ev ve kulübe bırakmayan şiddetli bir yağmur yağıncaya kadar kıyamet kopmaz. (Kıyamet Alametleri, s. 253)
• Gökten şiddetli yağmur yağıp taş binalar hariç bütün kerpiç evler yıkılmadıkça kıyamet kopmaz. (Ahmed b. Hanbel, Müsned 13/291, Hadis no: 7554)
• "Yağmurun çoğalması, otların azalması... kıyametin yaklaşmasındandır." (Kıyamet Alametleri, s. 137)
Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar fazla sayıda afet haberini hergün televizyonlarda izliyor, gazetelerde okuyoruz. Doğal afetlerin son yıllarda hem sayı olarak hem de oluşturduğu kayıplar olarak arttığı istatistiksel bir gerçektir. İçinde bulunduğumuz dönemde yaşanan doğal felaketler dünyanın pekçok ülkesinde milyonlarca insanı etkilemiş ve hesaplanamayacak büyüklükte maddi hasara yol açmıştır.
• Kıtlık ve fitneler yılı; yağmurun yağmaması değil, yağmurun yağıp yağıp da bitki adına birşey bitirmemesidir. (Müslim; Kıyamet ve Alametleri, Ömer Öngüt, Hakikat Yayıncılık, s. 77)
• İnsanların üzerine yağmurun bolluğu, fakat verimin azlığıyla aldatıcı yıllar gelecektir. (İbn-i Mace, hadis no: 4036; Kıyamet ve Alametleri, Ömer Öngüt, Hakikat Yayıncılık, s. 66)
• "Evet; Ey Selman! Kuyruklu yıldız çıktığı, seller çoğaldığı, ... zaman.." (Medineli Allâme Muhammed b. Resul el-Hüseynî el-Berzencî, Kıyamet Alametleri, s. 151)
1950-2000 yılları arasında dünya çapında yaşanan sel felaketleri grafiksel olarak incelendiğinde son 30 yıla girdiğimizde bu artış hızının çok büyük çapta arttığı gözlenmektedir:
YIL 1991, BANGLADEŞ
Sel felaketinde 120.000'den fazla kişi hayatını kaybetti, milyonlarca kişi evsiz kaldı.
YIL 2000, MOZAMBİK
1 milyon kişi sel yüzünden evsiz kaldı
YIL 2002, HİNDİSTAN, NEPAL, BANGLADEŞ
Mevsimsel muson yağmurlarının yol açtığı felaketlerde yaklaşık 1000 kişi öldü.
YIL 2003, ÇİN
Şiddetli yaz yağmurlarından 2000 kişi öldü, 300 bin kişi evsiz kaldı.
YIL 2004, ENDONEZYA
Tsunaminin neden olduğu sel felaketinde 230.000 kişi hayatını kaybetti.
YIL 2007, ASYA
20 milyon kişi evsiz kaldı.
YIL 2008, HİNDİSTAN
3 ay süren yoğun yağışlar nedeniyle 2400 kişi hayatını kaybetti.
YIL 2010, PAKİSTAN 
Pakistan'ın yüzde 70'i sular altında kaldı, 4 milyon kişi evsiz kaldı, 1000'den fazla kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi kayboldu.
YIL 2010, KOLOMBİYA
1 milyon 300 bin kişi evsiz kaldı.
YIL 2011, BREZİLYA
Ülke tarihinin en büyük sel felaketinde 700 kişi hayatını kaybetti, 14.000 kişi evsiz kaldı.
Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde bildirdiği gibi onbinlerce kişinin hayatını kaybettiği, milyonlarca kişinin evsiz kaldığı, taş taş üstünde bırakmayan, tüm ekinlerin yok olmasına neden olan şiddetli yağışların neden olduğu ahir zaman selleri son 30 yıldır dehşetli bir yoğunlukta yaşanmaktadır.

Tarihten İbret Verici Bir Örnek: Titanik

Titanik
2 bin 340 yolcusuyla ilk yolculuğuna çıkan Titanik transatlantiği, 15 Nisan 1912'de New Foundland'ın güneyinde bir buzdağına çarparak battı: 1513 kişi öldü.
Dünya tarihi, sahip oldukları güce ve teknolojiye güvenerek Allah'ın kudretini unutan insanların başlarına gelen ibretlik olaylarla doludur. Bu olayların her biri, ne gücün, ne zenginliğin, ne bilimin, ne de teknolojinin, kısaca hiçbir şeyin Allah'ın takdirine karşı koyamayacağını ispat etmesi ve O'nun gücünün ve büyüklüğünün herşeyin üstünde olduğunu bir kere daha insanlara hatırlatması açısından oldukça önemlidir.
Sayısız örneğini verebileceğimiz bu olayların en çok bilinenlerinden birisi de, bundan yaklaşık 86 sene evvel Titanik adlı transatlantiğin başına gelen felaketti. Titanik, 15 bin kişinin çalışması sonucunda üretilen görkemli bir yolcu gemisiydi. 55 metre yükseklik ve 275 metre uzunluğuyla o ana kadar yapılmış en büyük ve en ihtişamlı gemiydi. Bazı insanlar, teknik donanım olarak da çok üstün biçimde inşa edildiği için, geminin ne olursa olsun batmayacağına kendilerini inandırmışlardı. Ancak buna güvenenler önemli bir gerçeği unutuyorlardı: Allah'ın takdir ettiği kadere, hiçbir şekilde karşı konamazdı. Nitekim hiç umulmadık küçük bir hasar, teknolojiyi safdışı bırakıp geminin kısa süre içinde batmasına sebep oldu.
Gemiden kurtulanlar, batacakları kesinleştiği zaman birçok kişinin güvertede toplanıp dua etmeye başladıklarını anlatmışlardır. Nitekim Kuran'ın birçok ayetinde, insanların sıkıntı veya tehlike durumunda Allah'a dua ettikleri ancak sıkıntı üstlerinden kaldırılınca ettikleri duaları unuttukları bildirilmiştir:
Sizin Rabbiniz, fazlından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütür. Gerçekten O, size karşı merhametli olandır. Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür. Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil bulamazsınız. Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip üzerinize kırıp geçiren bir fırtına salarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmasına karşı emin misiniz? Sonra onun öcünü Bize karşı alacak (kimseyi de) bulamazsınız. (İsra Suresi, 66-69)
Bir insan hayatında böyle bir olay yaşamış veya yaşamamış olsun, dünyadaki herşeyin geçici olduğunu ve bütün gücün Allah'a ait olduğunu asla unutmamalıdır. Çünkü insan, böyle bir olayla karşılaştığında bir daha geride bıraktığı hataları telafi ihtimaline sahip olmayabilir. Allah ölümü, insanın karşısına hiç ummadığı bir anda çıkarabilir:
Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete' (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar? (Araf Suresi, 185)

Dünyanın Çevresini Sessizce Saran Göktaşları

Göktaşları
A. Dünya
B. Güneş
a. Dünya yörüngesinin içindekiler (kırmızı)
b. Dünyaya yaklaşanlar (sarı)
c. Diğer göktaşları (yeşil)
Dünyayı her an vurmaya hazır yüz binlerce göktaşı Dünyanın etrafını bir bulut gibi sardı.
Yan sayfada gördüğünüz resim 1980-2010 yılları arasında dünyanın etrafında tespit edilen göktaşlarını göstermektedir. Bu bilimsel çalışmada ekrandaki kırmızı renkli noktalar, Dünya yörüngesine giren göktaşlarını; sarı renkli noktalar Dünya yörüngesine yaklaşan göktaşlarını, yeşil renkli noktalar ise diğer göktaşlarını temsil etmektedir.
İngiliz astronom Scott Manley son 30 yılda keşfedilen göktaşlarının günlük haritasını çıkararak toplam 11.000 resimden oluşan bir video oluşturmuştur. Bu videoya göre:
YIL 1980: Göktaşları Dünyanın etrafında belirmeye başlıyor. 
1980 yılında
 Dünyanın etrafında tespit edilebilen 8,954 tane göktaşı görülüyor.
YIL 1985: Göktaşı sayısı 11.696
YIL 1990: Göktaşı sayısı 14536'ya ulaştı.
YIL 1995: Dünyanın etrafındaki göktaşı sayısı 23.104'e ulaştı.
YIL 1999: Göktaşı sayısı 49.009.
1999 yılına kadar göktaşlarının miktarındaki artış belli bir oranda ilerlerken bu tarihten itibaren göktaşı sayısının artış hızı büyük bir ivme kazanıyor.
İngiliz gazetesi Daily Mail, Dünyayı hızla sona doğru hazırlayan göktaşlarının bu olağanüstü artışını şu başlıkla duyurdu: "Güneş sisteminde ürkütücü yoğunluktaki göktaşları: Yeni video orada kaç tane göktaşı olduğunu ortaya çıkardı..."
Göktaşları
A. Yıl: 2010 
B. Göktaşı Sayısı: 492 228
Göktaşları
2000 yılına girdiğimizde Dünyanın etrafındaki göktaşı sayısı daha önce görülmedik bir hızla artarak yaklaşık bir misli sayıya, 118.441'e ulaşıyor.
YIL 2003: Göktaşı sayısı 226.693. Dünyaya en yakın ve en güçlü tehdidi oluşturan kırmızı renkli göktaşlarının sayısı oldukça artmış durumda.
YIL 2007: Göktaşı sayısı 27 yıl öncesine göre 44 kat arttı. Bu tarihteki tespit edilebilen toplam göktaşı sayısı 389.325.
Ayrıca tespit edilen bu göktaşlarının yanı sıra Dünya yörüngesinde hareket eden 100 bin ila 1 milyon adet keşfedilmemiş göktaşı olduğu tahmin edilmektedir.
YIL 2009: Dünya yörüngesinin içindeki kırmızı renk yoğunluğu iyice artıyor.
2010 yılına geldiğimizde Dünya yörüngesi, yeşil renkli yoğun göktaşı bulutuyla tamamen çevrilmiş durumda. Ancak daha da riskli olan Dünya yörüngesinin içinde olan kırmızı göktaşlarının, Dünyanın etrafında oluşturdukları tehlikeli birikim.
Son olarak 3 Ocak günü alınan göktaşı haritasında Dünyanın göktaşları arasından güçlükle seçildiği görülüyor.
Dünya, etrafını saran bu dev ateş toplarından biriyle her an isabet alabilir. Allah, Dünyanın sonunu getirecek olan kıyamet saati için bir vakit belirlemiştir ve bu göktaşları o saate doğru büyük bir hızla ilerliyorlar.
Kuran ayetlerinde bu durum hakkında şöyle buyurulmaktadır:
Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir. Gerçek şu ki, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir. (Hac Suresi, 1- 7)
Şu an sayıları yaklaşık 540 bini bulan bu göktaşlarından biri Dünyaya vurup, Dünyayı ayakta tutan tüm sistemlerin altüst olmasına, Dünyanın içine çöküp uzayda dağılmasına ve yeryüzündeki canlılığın sona ermesine neden olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Peygamber Efendimiz (sav) de hadislerinde ahir zamanda yaşanacak olaylar hakkında bilgi verirken 'gökten yağacak taşlar' hakkında şöyle bilgi vermiştir:
"Bu ümmetimin son anında yer batması, şekil değişmesi ve GÖKTEN TAŞ YAĞMA OLAYLARI VUKU bulacaktır." (Tirmizi)
Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman... gökten taş yağmasını bekleyin." (Kütüb-ü Sitte, 14/340; Tirmizî, Fiten 31, (2307) )
Kuran'da kıyamet saatine işaret eden ayetlerden biri de şöyledir:
"(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir." (Zariyat Suresi, 34)
Bu ayetin ebcedi 1980 tarihini vermektedir. 1980 yılı yani Hicri 1400 yılı Hz. Mehdi (as)'ın çıkış tarihidir. Ayrıca bu tarih göktaşlarının yoğunlaşmaya başladığı tarihin de başlangıcıdır.
Allah, Hz. Mehdi (as)'ın çıkışıyla birlikte insanlığın son kez Kuran ahlakına yönelmesi sürecini başlatmıştır.
1999 yılında göktaşlarının artışına işaret eden ayet ise şöyledir:
EĞER GÖKTEN BİR PARÇANIN DÜŞMEKTE OLDUĞUNU GÖRSELER BİLE: "ÜST ÜSTE YIĞILMIŞ BİR BULUTTUR." DERLER. (TUR SURESİ, 44)
Bu ayetin ebcedi ise 1999 tarihini vermektedir. Göktaşlarının 1980 yılında artmaya başlaması ve 1999 yılının sonlarına doğru bu artış hızının olağanüstü şekilde yükselmesi kıyamet alametlerindendir. (Doğrusunu Allah bilir)
"Dünyaya çarpacak göktaşları kıyametin başlangıcına işarettir."
ADNAN OKTAR: Tur Suresi'nde "eğer gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler bile, üst üste yığılmış bir buluttur' derler" diye bildiriliyor. İşte bu kıyamet öncesi olaya da işaret ediyor. Çünkü Dünyaya bir göktaşı çarpacak ve Dünya, kıyametten önce birinci göktaşı çarpmasıyla sarsılacak ve ikinci bir göktaşı daha çarpacak. Sonra üçüncü büyük bir çarpışma oluyor, ondan sonra kıyamet tam oluşmuş oluyor. 44. ayette "görseler bile inanmayacaklar" diyor, demek ki insanlar gökyüzünden bir göktaşının geldiğini anlayacaklar, fakat teşhis edemeyecekler.
"Gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler bile, üst üste yığılmış bir buluttur derler". Onu bir gaz yığını olarak veya başka birşeye benzetecekler veya çarpmayacağını düşünecekler. "Teğet geçecek Dünyaya" diyecekler ama Dünyaya esaslı şekilde çarpacaktır. İlk kıyametin başlaması öyle oluyor biliyorsunuz, üç aşamalıdır. İkinci bir çarpma daha var ayette ve üçüncüsünde Ay ile çarpışması var. Ay Dünya ile çarpışıyor ve o da Güneş tarafından yutuluyor. "Öyleyse sen onları (en dayanılmaz azabla) çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak", 45. ayet. Başına 15 eklediğimizde Hicri 1545'e işaret ediyor, bu ayetin ebced değeri de 2120'dir. Aslında herşey çok açık ve net ama bazı insanlar dünyaya o kadar dalmışlar ki, para ve hırs o kadar gözlerini kör etmiş ki gerçekleri bir türlü göremiyorlar…
"Etrafımızı saran göktaşları, Dünyanın kıyametine hazırlanıyor. Hiçbir teknolojik güç onları durduramaz."
ADNAN OKTAR: Bediüzzaman Hazretleri 2120 gibi bir göktaşının Dünyaya çarpacağını söylüyor. Hadisler de bu doğrultuda çünkü Peygamber (sav)'in hadisine göre, 7000 yıllık verdiği takvimi esas alırsak, bunun ne kadar süresi geçti diyor? "5600 senesi geçti" diyor. Dolayısıyla 1400 ile 1500 arasında Mehdiyet, İttihad-ı İslam, hepsi tamamlanacak. Bediüzzaman, Hicri 1545 gibi bu çarpmanın olacağını söylüyor. İki çarpma var peş peşe. Kimileri "çarpma ihtimali yok" diyorlar ama öyle Amerika'nın ya da başka bir ülkenin baş edeceği kadar değil, çok fazladır sayıları. O kadar atom bombası, roket yapacak konumları da yok, zamanları da yok, teknikleri de yok. Bir de taşların nereden geleceği de belli değil. Ayrıca Nemesis'in nerede, ne zaman, hangi göktaşını fırlatacağı da belli değil. Dans ediyor gibi hareket ediyor Nemesis ve görünmüyor. Kahverengi cüce. Göremiyorlar ki tespit etsinler nerede olduğunu, aniden dev bir göktaşı fırlatıyor, hayalet gibi... (Sayın Adnan Oktar'ın Kahramanmaraş Aksu Tv röportajından, 24 Şubat 2011)

Allah'tan Bir Rahmet Olarak

İşte Biz, onların her birini kendi günahıyla yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Ankebut Suresi, 40)
Şimdiye kadar anlatılanların tümü, var oluşlarının gerçek nedenini unutarak yaşayan insanlara önemli bir gerçeği bildirmek amacını taşımaktadır: Dünya üzerinde hiçbir şey Allah'tan bağımsız değildir. "… Allah, emrinde galip olandır, ancak insanların çoğu bilmezler" (Yusuf Suresi, 21) ayetiyle de bildirildiği gibi, hiçbir güç Allah'ın takdir ettiklerine karşı koyamaz.
Fakat "insanların çoğu" bu gerçeği bilmezler. Bu gibi kişiler dünyada başlarına hiçbir şey gelmeyeceği zannıyla yaşarlar. Etraflarında olup biten afetlerle bir gün bir şekilde karşılaşabileceklerini düşünmezler bile. Eğer doğrudan bir bağlantıları yoksa, söz konusu olayları kendilerinden son derece uzak görürler. Meydana gelen afetleri duyduklarında kısa bir an için etkilenebilirler ama bir süre sonra tamamen unuturlar.
Oysa her yeni günün, bir önceki ile aynı şekilde devam edeceğini düşünmek son derece yanlış bir bakış açısıdır. Bu bölümde anlattıklarımıza benzer felaketlere maruz kalan kişiler de, yaşadıkları felaket gününün diğer günlerden farklı olmayacağını düşünmüşlerdir mutlaka. Ama o gün, onlar için diğerlerinden farklı olmuş ve Allah onları, sahip oldukları herşeyin bir anda yok olabileceğini gösterecek bir olayla muhatap etmiştir.
İnsanların önemli bir çoğunluğu bu gerçeğe karşı gaflet içindedir. Hem dünya hayatının kısa bir geçim olduğunu unutmakta, hem de Allah'a hesap vereceklerini göz ardı etmektedirler. Bu gaflet dolayısıyla da, Allah için yaşamaları gereken dünya hayatını kendilerine fayda sağlamayacak konularla oyalanarak geçirmektedirler.
Bu açıdan insanların başlarına gelen zorluklar hem kendileri hem de onlara şahit olan diğerleri için Allah'ın bir rahmetidir. Allah bu yolla, Dünyanın geçici bir aldanıştan başka birşey olmadığını onlara göstermekte, "gerçek yurt" olan ahirete hazırlık yapmaya teşvik etmektedir. Bu yüzden dünyada insanların başlarına gelen belaların bir çoğu, Allah'ın onlara sunduğu birer fırsattır aslında. Bu belalar, onların tevbe etmeleri ve tavırlarını düzeltip ıslah olmaları için verilir. Tüm bu olaylardan alınması gereken dersi Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
yeşil bulut mavi gökyüzü
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi, 126)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Giriş Yandaki resimde gördüğünüz kadın yaklaşık 70 yaşlarında. Hiç düşündünüz mü; 70 yaşında bir insanın geçmişe yönelik düşünceleri n...